

Op. Dr. Burak UĞRAŞ
0506 700 13 35
Obezite Koordinatör
Elif ÇAKAR
0545 564 55 75
Diyabet Hastalığı Nedir?
Vücudumuz normal çalışmasını ve yenilenmesini sağlayabilmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Beyin çalışması, nefes alıp vermek, yürümek, egzersiz yapmak, yazı yazmak; Hatta bu yazıyı okumak için bile enerji harcarız. Vücudumuz gerekli enerjiyi, besin kaynaklarını dengeli bir şekilde düzenleyerek sağlar. Bu düzenlemede pankreas bezinden ve mide-barsak sisteminden salgılanan hormonların etkileri vardır. Bu hormonal dengelerin bozulması ile “Diyabet Hastalığı” ortaya çıkar.
İnsan cinsinin tahmin edilen yaşı yaklaşık 65000'dir. Bu sürecin çok büyük kısmında insanoğlu “avcı-toplayıcı” olarak olarak yaşamıştır. Bu süreçte doğadaki en güçlü avcı olmayan insanoğlunun besin kaynakları sınırlıydı ve enerji harcama kapasitesi çok yüksekti. Ama yaklaşık 10000 yıldır tarım toplumuna dönüşüp, yerleşik hayata geçmeyle birlikte besin kaynaklarımız artarak hareket kapasitemiz azaldı. Yani enerji tüketimi azaldı. Hele son 200 yıldır olan endüstriyel değişim, şehirleşme, nüfus artışının ihtiyaçlarını karşılamak için besin kaynaklarının doğallığının bozulması, hareket kapasitemizin kısıtlanması nedenleriyle enerji alımı artarken tüketimi azalmış ve enerjinin vücudumuzdaki depolanması artmıştır.
Diyabet hastalığı tarihte en eski tanımlanan hastalıklardan birisidir. Artmış kan şekeri nedeniyle idrara şekerin çıkması ve karıncaların bu idrar alanına toplanması dikkat çekmiştir. Diyabet hastalarında idrar miktarı artmıştır. “Diyabet” kelimesi de latince kök olarak ayrık bacak-sifon anlamları taşır. Yani çok idrara çıkma hastalığı olarak tarif edilmiş ve 1400'lü yıllarda tıp terimi olarak “diabetes” olarak kullanılmıştır. Yaklaşık 2000 yıl önce Kapadokyalı Arateus bu tanımlamayı ik yapan kişidir.
İnsülin Nedir?
Pankreas bezi karın üst arka kısmında yerleşimli bir organdır. Bu organımız sindirimimiz; Yani aldığımız besinlerin vücudumuzdaki hücrelerin kullanabileceği hale gelmesi için çok önemli salgıları üretir. Bu salgıların büyük kısmı direkt barsağa akan pankreas salgıları iken bir kısmı da kana karışarak hücreleri etkileyip, enerji kaynağı olan glukozun hücre içine girerek kullanılabilmesini sağlayan hormonlardır.
Diyabetle birlikte günümüzde duyduğumuz en çok kelimeler “insülin” ve insülin direncidir. Pankreas bezinde direkt barsağa akış yapan salgıları oluşturan hücreler çoğunluktayken bu hücrelerin arasında yerleşmiş hormon üreten alanlarda vardır. Bu alanlar adacıklar şeklinde dağılmıştır. Bu adacıklardan salgılanan hormonun diabette faydalı olduğu bulunmuş ve latincede adacık anlamına gelen “Insula” dan “İnsülin” terimi türetilmiştir. Yani bu adacıklardan kana karışan protein gruplarının -insülin olduğu daha sonra tanımlanacaktır- diabetlilerde tedavi edici olabileceği 1922'de bulunmuştur. Bu tarihten sonra bu etki üzerine yapılan çalışmalarla insülin bulunmuş ve genetik çalışmalar sonucu değişik etkilerde insülinler üretilmiştir. İnsülin kanda bulunan şekerin hücrenin içerisine girerek kullanılmasını sağlamaktadır. Bozulmuş beslenme dengesi ve tüketimin azalması ile artan kan şekeri vücudumuzda diğer mekanizmalarla karaciğerde ve dokularımızda yağa dönüşerek depolanır. Bu yağ hücrelerinde depolanan yağ dokusu ile yine hormonal mekanizmaların bozulması ile insülin hormonuna karşı direnç gelişir. Yani insülin hormonuna hücrelerimiz cevap vermez. Kan şekeri hızlı şekilde yükselir. Bu durumda vücudumuzda pankreas bezi alarm verir ve daha çok insülin salgılamaya çalışır. Bu etkiyle kan şekerimiz hızlı bir şekilde düşer ve daha önceki aldığımız kaloriyi tüketemeden tekrar açlık hisseder ve tekrar birşeyler yeme ihtiyacı duyarız. Bu yolla vücudumuzda yağ dokusu gittikçe artar ve artan insülin direnci ciddi bozulmuş kan şekeri dalgalanmalarına ve diabete neden olur. Bu aşamada hastalara kızmak çok doğru değildir. Farkında olunmadığında ve ciddi diyet ve giderek artan egzersiz programları uygulanmadığında çokta ellerinde olan bir durum değildir.
Diyabeti olan hastalarda beslenme dengesi sağlanamaz ve artan dozlarda insülin tedavileri gerekiyorsa bu hastaları kısır bir döngüye sokmaktadır. Vücutlarındaki yağ depoları gittikçe artmakta, buna bağlı olarak insülin ihtiyaçlarıda gittikçe artmaktadır.
Diyabet tedavisi ciddi bir şekilde ele alınıp erken dönemlerde tedaviler uygulanmazsa hastalığın ciddi sorunlarıyla karşılaşılabilir.