

Op. Dr. Burak UĞRAŞ
0506 700 13 35
Obezite Koordinatör
Elif ÇAKAR
0545 564 55 75
Metabolik Cerrahi
Metabolik cerrahi toplumda bilinme seviyesi olarak obezite nedeniyle yapılan ameliyatların gerisinde kalmış olsa da aslında obezite ameliyatlarından daha eski ameliyatlardır. Metabolik hastalıklar denildiğinde öncelikle akıllara diyabet gelse de vücutta yağ metabolizmasının bozulduğu hastalıklarda ciddi risklere yol açmaktadır. Ailevi olarak görülen bu hastalıklar diyabet gibi kalp ve damar hastalıklarının riskini arttırarak erken yaşlarda ciddi hastalıklara ve hatta ölüme yol açabilmektedir.Bu ameliyatlardan söz etmeden önce biraz sindirim sisteminin çalışmasından bahsetmek daha doğru olacaktır. Ağız yoluyla aldığımız besinler midede bir karışım haline gelerek on iki parmak barsağına geçer. burada karaciğerde üretilen safra sıvısı ve pankreas sıvısı ile karışarak kimyasal olarak çözünmeye başlar. ince barsaklarda bu besin-enzim-safra karışımı emilerek vücudumuz tarafından kullanılabilir hale gelir. ince barsakların toplam uzunluğu kendi hastalarımızda gözlemlediğimiz üzere 4500 ile 9500 cm arasındadır.Saptırıcı, by-pass ameliyatları ile safra-pankreas sıvıları ile besinlerin geliş yolları değiştirilerek emilimin daha kısa barsak kısmında olması hedeflenir.
Zaman içerisinde bu konulardaki bilimsel araştırmaların artmasıyla barsaklardan salgılanan hormonlarında etki mekanizmaları da iyi anlaşılmıştır. ince barsakların mideye yakın kısımlarından enerjiyi koruyucu enzimler salgılanırken, ince barsakların son kısımlarına doğru besinler ulaştığında artık vücudumuzun yeterli enerji almış olduğunu vücudumuz anlar ve koruyucu hormonlar devreye girer. yaptığımız ameliyatların amacı besinlerin barsakların son kısmına daha çabuk ulaşmasını sağlayarak vücudumuzun korunmasını sağlamaktır.
İnsanlığın gelişim tarihini incelediğimizde son 200 yıldaki endüstriyel ve toplumsal değişiklikler çok hızlı yaşanmış ve vücudumuz bu etkilere cevap verememiştir. Hazır beslenmenin artması, meşrubatların ve enerji içeceklerinin yaygın kullanılması, hareket kısıtlaması ile obezite ve metabolik hastalıkların görülme sıklığı ciddi bir sağlık sorunu olarak karşımıza çıkmıştır.
Mide-barsak hormonlarımızı incelediğimizde vücudumuzun, sindirimin erken dönemlerinde alınan enerjiyi korumaya çalıştığını, ilerleyen evrede de yeterli enerji alıp vücudu korumaya çalıştığını anlamaktayız. Alınan enerji fazlası vücudumuzda yağ olarak depolanmakta, yağ depoları arttıkça vücudumuzun enerjiyi kullanabilmesi için gerekli olan İnsülin hormonu görevini yerine getirememektedir. Bunun sonucunda kısır döngü ile yağ oluşuma daha artmaktadır. Vücudumuz depoladığı enerjiyi kullanamamakta sık sık beslenme ihtiyacı hissetmekteyiz. Yani sistem bozulduğunda hormonal faktörler bizim aleyhimize çalışmakta, bu kısır döngüyü kırmak için ciddi tedavileri göze almak gerekmektedir. 21 yaşında obez bir erkek hastanın ortalama olarak 12 yıl,kadın hastanın 9 yıl yaşam süresi kısalmaktadır.Cerrahi dışı yöntemlerle kilo kaybı sağlanabilse de hastaların %66 sı 24 ay içerisinde tekrar kilo alırlar.
Bu hastalıklar çeşitli şekillerde seyretmekte ve pek çoğu ilaç tedavileri ile takip edilebilmektedir. İlaç ile tedavi edilemeyen, ilaç yan etkileri gelişen hastalarda ise bu ameliyatlar planlanabilir.
Şeker hastalığı dediğimiz diyabet hastalığının 2 tipi vardır. Bu hastalıkta vücudumuza aldığımız besinlerin vücut tarafından kullanılmasını düzenleyen insülin hormonunun etkisi bozulmuştur. Tip I diyabet hastalığında insülin üretimi çeşitli nedenlerle bozulmuş ve vücut artık üretim yapamamaktadır. Bu durumda hastanın insülin kullanması kaçınılmazdır. Tüm diyabet hsastalarının yaklaşık %10'u bu şekildedir. Bu hasta grubunda cerrahi tedaviler fayda sağlamamaktadır. Ancak insülin hormonunnu üreten "Pankreas Adacık Hücresi Nakilleri" yapılabilmekte bu ameliyatlarda kendi risklerini taşımaktadır.
Tip II diyabet hastalarında ise vücutta pankreas bezi halen insülin üretmekte ancak hormonal dengesizlikler ve vücuttaki yağ miktarının artması nedeniyle vücudun ürettiği insülin hormonu miktar ve etki bakımından yetersiz kalmaktadır. Burada ilaç tedavilerinde kullanılan dışarıdan insülin takviyeleri de kısır döngüye neden olmaktadır. Hastaların insülin dozları gittikçe artmakta, artan dozlarla vücutta yağlanma artmakta ve insüline dirençte parelel olarak artmaktadır. Cerrahi müdahalelerde amaç ise vücudun mide barsak sistemindeki "önce enerjiyi depola" hormonlarının etkisini kırarak barsağın son kısmına doğru aktif olan "yeterince enerji aldın artık yeter" hormonlarını aktiflemektir. Ameliyat öncesinde insülin tedavisi alan hastalarda vücutlarının yeterli insülin üretip üretemeyeceği ile ilgili bir test yapılır. Bu test sonucu olumsuz çıkarsa hasta ameliyat olsa bile bu ameliyattan yeterli faydayı sağlanamayacaktır. Bu sonuca göre değerlendirme yapmak gerekir.
Bu ameliyatların temel prensip olarak iki şekli vardır. 1. yöntemde mideden çıkan besinlerin ince barsağın son kısımlarıyla daha çabuk temasa geçmesini sağlanmaktadır. Bu yolla oluşan hormon etkileriyle pankreas bezinin gücü artmakta, vücudumuzun salgıladığı insülin ve bu insülinin vücuttaki gücü artmaktadır. Yani hastaların dışarıdan, dirençli vücuda verilen yapay insüline etkisinin ötesine geçmektedir. Bu ameliyatlar arasında en yeni ve yan etkisi en az olan yöntem transit bipartisyon ameliyatıdır. Bu amaçla transit bipartisyon ameliyatı ve SADI-S ameliyatları kilo fazlalığının çok (BMI>40) olduğu metabolik sorunları olan hastalarda; Komplikasyonlarının daha az olması, ve başarılı sonuçları nedeniyle tercih edilmektedir. Hastalarda hem ciddi bir zayıflama ve hormonal dengelenme ile tedavi sağlanır.
2. yöntemde ise amaç çok fazla kilo fazlalığı olmayan hastalarda metabolik iyileşmenin sağlanabilmesidir. Bu amaçla uygulanan ileal interpozisyon ameliyatı ile ince barsakların bitimine doğru olan kısmından yaklaşık 30 cm'lik bir kısmı ayrılarak on iki parmak barsağının bitimine birleştirilir ve buradaki faydalı olarak gördüğümüz hormonların beslenmenin erken döneminde aktif olması sağlanır. Bu ameliyatta da midenin bir kısmı çıkartılarak açlık hissetmemizi sağlayan ve enerjiyi korumaya yönelik çalışan Ghrelin hormonu salgılayan bölge de çıkartılır. Böylelikle yeme miktarı çok aşırı kısıtlanmadan hormonal bir denge oluşturulmaya çalışılır.



